1 Ocak 2015 Perşembe

KİTAPLARIM HAKKINDA

Hayatta zamanı eskittikçe beni korkutan şeylerin sayısının azaldığına şahit oluyorum. Eskiden çekindiğim, kızıp, üzüldüğüm şeylerin çoğunun gözlerinin içine bakabiliyorum şimdi. Hayatın işleyiş mekanizmasını anlayıp, çözdükçe bilinmezlik azalıyor. Bu da hayatımda cereyan eden pek çok olayın neden – sonuç ilişkini görebilmeme, ona göre yorum geliştirmeme ve davranış biçimi belirlememe neden oluyor. Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama olumsuz duygular yıkıcı oldukları kadar, mesaj vericiler de. Öyle ki kendinden haberdar olmak isteyenler için, hayatta hala bazı şeyleri çözememiş olduğunu gösteren önemli rehberler onlar. Tamamı aslında insanın korkularından doğuyor. Korkular ise bilinmeyen koşulları kontrol altına alma içgüdüsünden, yani beden taşıyan genlerimizden, milyonlarca yıllık evrimleşmenin hayvani güdülerinden, kısacası kimliğimizden doğuyor.

Korkularımız davranışlarımızda sadece korku olarak görünmeyebiliyor, bazen öfke, hırs, kıskançlık, aç gözlülük, suçlama, üzüntü gibi ne kadar insanı olumsuz etkileyen duygu varsa tamamına dönüşebiliyor. Bütün bu duygular korkunun elbiseleri gibi. Dallı budaklı hepsi aslında ağacın ana gövdesi olan korkunun uzantıları. İnsan eğer kendini bilmek ve bilgeliğini sınamak isterse, korkularından doğan olumsuz duygu ve davranışlarına bakması yeterli. Özetle diyebilirim ki, bana korkularını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.

İnsanın bilgeliğe yaklaşması için, öncelikle gerçeğe inanması ve hayal ile gerçeği birbirinden ayırabilmesi şart. Çünkü bilgelik, gerçek hayatı ve onun işleyiş mekanizmasını görmek demektir. Hayata dair anlaşılması gereken en sabit gerçek ve korkuların temeli, hatta en derini olan konu ise “ölüm”dür. Diyebilirim ki, ölümü anlayıp, kabul etmedikçe hayatın gerçeğine milim yaklaşamazsınız. O kadar tuhaf ki, hayat ancak ve ancak ölüm anlaşılınca berraklaşıyor. Kadim bilgelerin, eski öğretilerin, felsefenin neticede dayandığı en derindeki son kapı ölümdür. O kapıdan geçince (yani ölüm anlaşılıp, kabul edilince) en temel korku kapının ardında bırakılıp, yola devam ediliyor. Devam edilen yolda artık korkunun sınırlamadığı bir bakış açısı kazanıyorsunuz. Bir beden taşıdığınız için elinizdeki sürenin sınırlarını ve elinizdeki malzemenin (bedensel, ruhsal ve zihinsel sağlığınız ve yetenekleriniz) sınırlarını daha iyi görüp kabulleniyorsunuz. Kendinize bir başkasıymış gibi objektif olarak bakabiliyor, hayat yolunda elinizdeki malzemeyi ve elinizdeki süreyi bilerek yürüyebiliyorsunuz. Emin olarak diyebilirim ki bu bir insanın yapabileceği en akıllıca şeydir. O yüzden “ölmeden evvel ölünüz” sözleri sarf edilmiş ve kulağımıza kadar gelmiş. Bunun daha iyi bir tanımı yok.

Ölüm kadar önemli bir konu da insanın kimliğidir. İnsan fizik beden midir, ruh mudur? Ruh denen metafizik kavram nedir ve nereye aittir? İnsanoğlunun kendi gerçeğine susuzluğunu gidermesi için sorgulaması gereken en temel konular bunlardır.

Ben “Bilgenin Anahtarı” ve “Maya’nın Dünyası” diye iki tane kitap kaleme aldım. İlk kitabım “Bilgenin Anahtarı” başına sadece dört-beş kez oturmamla ortaya çıktı. Eteklerime taşları öyle doldurmuşum ki, bir defada hepsi dökülüverdi. Tüm birikimlerim, derinleştirdiğim düşüncelerim ve en önemlisi halk arasına karışmış rehberlerden biri tarafından öğrendiğim “Birlik İlkesi” diye adlandırabileceğim derin bir felsefe öğretisini kaleme aldım. “Birlik ilkesi” sizin, benim ve tüm varlıkların aynı gerçeğin bir parçası olduklarını savunuyor. Bu ilke insanın kendine ve çevresine ne odluklarını bilerek bakmasını ve onların hiç birini diğerinden ayırmadan kabul etmesini sağlıyor. Tüm varlıkları kendi doğalarıyla tanıyıp, kabul edip, hayattaki yerlerini görüp anlamayı sağlıyor. İnsana evrensel ve barışçıl bir bakış açısı kazandırıyor ve bilinmezlerini, korkularını azaltıyor. İnsanın hayatla el sıkışarak, güvenle ilerlemesini sağlıyor. İlk kitabım “Bilgenin Anahtarı” meraklı ve bilge iki karakterin birbirleriyle yaptıkları diyaloglardan oluşuyor. Soru-cevap şeklinde hayatın farklı konularını sorguluyorlar. Bu kitapta “Birli İlkesi” detaylıca anlatılıyor.

“Maya’nın Dünyası” ise, kurgulu bir roman tarzında. Gerçekliğini sorgulayan ve hayata olan bağını yitirmek üzere olan bir kadının tesadüfen “Bilgenin Anahtarı” isimli kitabı bulmasıyla değişen bakış açısını ve yaşantısını anlatıyor. “Maya’nın Dünyası”nı okuyup, kitabın mesajından etkilenebilecek bir okuyucu mutlaka “Bilgenin Anahtarı”nı da okumak isteyecektir. Kitaplarım henüz basılmadılar. Okuyucuların ne kadarının kitabın felsefesiyle ilgileneceklerini henüz bilmiyorum ama sayı ne olursa olsun, amacım birilerine dokunabilmek. Çünkü aslında okuyucunun kitaplardan öğreneceği şey, kendi öz gerçeğidir. Bu benim yıllarca okuduğum her kitapta, ettiğim her sohbette izini sürdüğüm bir konu. Benim gibi gerçeğe susamış birilerinin olabileceğini hayal etmek hiç de zor değil. Bu kitapların arayıştaki insanlar (sayıları ne olursa olsun) için nimet gibi kıymetli olacaklarını düşünüyorum.

Şu aralar blog yazılarımın ve şiirlerimin dışında bir kitap daha yazmaktayım. “Ahretten Mektup” isimli deneme kitabımın konusu da adı gibi, öteki tarafa geçmiş bir insanın oradaki mana dünyasını ve buradaki fizik dünyayı değerlendirmesi üzerine kurulu. “Ahretten Mektup” ölüm sonrası yaşam hakkındaki hayali düşünceleri yok edip, gerçekçi fikirleri olgunlaştırmayı hedefliyor. Cennetin ve cehennemin katları, melek ve şeytan kavramları üzerindeki sis perdelerini dağıtmayı planlıyor. Umarım ilginizi çekecektir.

Blog sayfamda sık sık kitaplarımın içinden pasajlar yayınlamayı planlıyorum. Her türlü görüş ve sorularınızı merakla bekliyor olacağım.


Demet Yıldırım Durmuş    

1 yorum:

  1. Aklına ve eline sağlık sevgili arkadaşım. Bu özel ve güzel eserlerin bizim şansımız. Hilal.

    YanıtlaSil