Özlediği
baharın ıtırlı havasını minik ciğerlerinde, havayı ısıtan güneşin sıcaklığını
gri kanatlarında, yediği kırıntıların tokluğunu dolu midesinde hisseden serçe, bulunduğu
yerde sekerek bir süre daha gezindi. Saçları yaşıtlarından önce dökülen satıcı biraz
önce simit yemişti. Serçe yerdeki satıcıdan geriye kalan simit kırıntılarını
minik gagasıyla toplamaya devam etti. Kırıntıların tamamını yiyip bitirdiğinden
emin olunca, seri bir hareketle havalandı. Panayırın girişindeki incir ağacının
oyuncak standına doğru uzanan bir dalına kondu serçe. Az sonra kel satıcı
“şanslı günümdeyim” diyecekti. Aynı gün içinde yirmi beş yaşındaki erkek
kardeşi de “şanssız günümdeyim” diye homurdanacaktı.
“Girişte
gördüğümüz oyuncakçıya gidelim n’oolur.” diye mızırdanarak bağırdı küçük
oğlan. Babası onu duymamış gibi yaparak
mekanik atların yarıştırıldığı standa doğru çevirdi kafasını. Standın başında
duran tırnağı dudağı kırmızı boyalı, saçı plastik gül tokalı kadın gelen geçen
erkeklere göz kırparak ilave mesleği hakkında görünmez el ilanı dağıtıyordu.
Baba bu ilanın etki alanına girince, şu aralar nazik koşulları taze kabuk
bağladığından, kadını bıyık altından gönderdiği hızlı bir öpücükle yanıtlamakla
yetindi.
Küçük
çocuk babasını ikna edemediği zamanlarda annesini ikna etmenin yeterli olduğunu
ablasından önce keşfetmişti. Babasının elini bırakıp annesine koştu.
“Oyuncakçıya
gidelim mi ha? N’ooolur anne…”
Son
zamanlarda babasının kafasına saksı ordusu falan düşmüş olmalıydı. Cep telefonu
isteğini annesi ilettiği anda itirazsız almasına “oha, çüş falan” olmuştu. Abla
elinde yeni telefonuyla oynarken, sivilceli burnunun altından “bence de uğrasak
fena olmaz” diye fikir cümlesini savurdu. Ablasının bir erkek tarafından
“nihayet” ilk kez geçen ay öpülmüş dudaklarından böyle bir cümlenin dökülmesi
küçük oğlanı şaşırttı. Ergen ukalası ablanın küçük erkek kardeşine destek
vermesi az rastlanır bir durumdu. Aslında kendisi veya kardeşi oyuncak istediği
için değildi bu sempatik destek. Ailede sadece annesinin bildiği bir aylık
sevgilisiyle burçları ortaktı ve “balık” ikisinin aşklarının biricik
simgesiydi. Panayır gerişinde oyuncakçının karşısında gördüğü balıklı afişin
önünde telefonuyla “selfi” çekmeye fırsat bulamamıştı. Kardeşine oyuncak satın
alınırken sevgilisine “whatsapp”tan yollayacağı balıklı fotoğrafı için
beklediği fırsatı yaratabilirdi. Daha önce de balık restoranının tabelası
önünde tam “selfi” çekecekken, babası “Boktan tabelanın önünde fotoğraf
çekinmekten ne anlıyorsun?” diye öfkeyle söylenmişti.
Ablası
tarafından gereksiz bir yaratık gibi görülmeyi kanıksamış küçük çocuğun yüzü
gözü ablasından destek gördüğü böyle zamanlarda aydınlanır, içinden ablasını
öpmek geçerdi. İtekleneceğini bildiğinden buna cesaret edemezdi ama o mutluluk
anı ona yeter de artardı bile. Yine öyle oldu.
Anne
aldatıldığını altı ay önce komşudan öğrenmişti. Deliller de ortaya çıkınca daha
fazla inkâr edememişti kocası. Affettiğinden bu yana, bir dediği iki
edilmiyordu. Affetmeyip boşansa gidecek yeri, geçinecek parası, ne yapacağına
dair fikri yoktu. Ayrıca çocuklar ne olacaktı? Affetmeye mecbur hissetmişti
kendini. Hem şimdi prensesler gibi her istediği alınıyordu. Oyuncak bile olsa
eve sürekli bir şeylerin satın alınmış olmasından büyük zevk alıyordu. Alınan
şeyler kanayan yarasına tampon oluyordu. Veya anneye öyle geliyordu.
“Madem
çocuklar istiyor, bir uğrayalım bakalım ne satıyormuş.”
Abla
desteğinden sonra annenin de onay vermesi küçük çocuk için bu iş oldu demekti.
Nitekim gerisin geri döndüler ve oyuncakçıya doğru yöneldiler. Dönüş yolunda
annenin gözleri gezgin satıcı bir çocuğun elindeki Çin işi çakma saatlere
takıldı. Radar gözleriyle bunu tespit eden baba, fırsatı hemen değerlendirdi. Göz
kırpma oyununda mekanik at yarıştırıcısı kadından daha hızlı davrandı. Ardından
bu defa da kadın ona kırmızı rujlu dudağını büzerek öpücük yolladı.
Oyuncakçı
açtığı standın yerinden çok memnundu. Panayırın en kalabalık girişindeki standı
diğerlerinden önce kapmasına yardımcı olacak aracı adamlarla yakınlaşmak için
on iki yılının geçmesi ve kardeşi yaşında yedi şişe viski hediye etmesi gerekmişti.
Bu on iki yıl ona panayırda en çok hangi oyuncakları satabileceğini de
öğretmişti. Bugünkü rekor kazancı on iki yıllık emeğinin sonucuydu ama on iki
dakikada sıfırlanacağından henüz haberdar değildi. İlkini terk ettikten sonra
ikinci üniversitesini okuması için yurt dışına gönderdiği kardeşi kumar
makinesinin işbirliğiyle başaracaktı bunu.
Oyuncakçı,
sadık toptancısının getirdiği son moda oyuncaktan ümitliydi. Bu tip dikkat
çekici yeni ürünlerin satış ömrü uzun olmazdı. Yeni ürünler kısa sürede tüm
piyasaya yayılıp modası geçmeden evvel satışa çıkmışsa daima karlı olurdu. Umduğu
gibi üç koli oyuncağın neredeyse tamamını satmıştı. Teşhirdekinin haricinde
kolinin içinde son bir adet paketli oyuncak sahibi olacak çocuğa kavuşmak
üzereydi. Daha görür görmez “baba bunu alalım n’oolur” diye bağrınacak aile
bebesi de, onu satın alacak aile babası da gelmek üzerelerdi.
“Baba
bunu alalım n’oolur.” cümlesi havada geniş bir alana ince titreşimlerle yayılırken
küçük çocuğun yerde kıvrılarak yüzen, öpücükler gönderen, ışıklar saçan, mor
renkli oyuncak balığı eline almak için duyduğu heyecandan göz bebekleri büyüdü.
Aynı anda anne, balığın küçük çocuğunun mor renkli oda takımına iyi bir dekor
olacağını hayal ederek kocasının yüzüne baktı. Aynı esnada abla aradığı balığın
öpücükler atarak kendisine doğru geldiğini görüp, kardeşinin yalvaran çığlığına
ne tepki vereceğini görmek için babasının yüzüne doğru çevirdi başını. Aynı
zamanda baba da yerde kıvrılarak ilerleyen oyuncağın içini söküp mekanizmasının
nasıl çalıştığını görmek için müthiş bir istek duydu.
O
sırada standın üzerine doğru uzanan dalda duran serçenin az önce yediği simit kırıntıları
bağırsak yoluna girerek bir süre önce yediği buğday grubunu yolun sonuna
itekledi. Artık buğdaya benzemeyen sarı renkli sıvı öbek karanlıktaki
yolculuğunu tamamlayıp, aydınlığa açılan delikten dışarıya doğru basınçla fışkırdı.
Dünyanın yer çekiminin etkisine girdi. Oyuncakçı adamın kulağının bitip kelinin
başladığı noktaya doğru düşey bir hareketle aşağıya doğru süzüldü.
"Şanslı günümdeyim."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder