25 Ocak 2015 Pazar

BİR SIÇIMLIK ZAMAN DİLİMİ

Özlediği baharın ıtırlı havasını minik ciğerlerinde, havayı ısıtan güneşin sıcaklığını gri kanatlarında, yediği kırıntıların tokluğunu dolu midesinde hisseden serçe, bulunduğu yerde sekerek bir süre daha gezindi. Saçları yaşıtlarından önce dökülen satıcı biraz önce simit yemişti. Serçe yerdeki satıcıdan geriye kalan simit kırıntılarını minik gagasıyla toplamaya devam etti. Kırıntıların tamamını yiyip bitirdiğinden emin olunca, seri bir hareketle havalandı. Panayırın girişindeki incir ağacının oyuncak standına doğru uzanan bir dalına kondu serçe. Az sonra kel satıcı “şanslı günümdeyim” diyecekti. Aynı gün içinde yirmi beş yaşındaki erkek kardeşi de “şanssız günümdeyim” diye homurdanacaktı.

“Girişte gördüğümüz oyuncakçıya gidelim n’oolur.” diye mızırdanarak bağırdı küçük oğlan.  Babası onu duymamış gibi yaparak mekanik atların yarıştırıldığı standa doğru çevirdi kafasını. Standın başında duran tırnağı dudağı kırmızı boyalı, saçı plastik gül tokalı kadın gelen geçen erkeklere göz kırparak ilave mesleği hakkında görünmez el ilanı dağıtıyordu. Baba bu ilanın etki alanına girince, şu aralar nazik koşulları taze kabuk bağladığından, kadını bıyık altından gönderdiği hızlı bir öpücükle yanıtlamakla yetindi. 

Küçük çocuk babasını ikna edemediği zamanlarda annesini ikna etmenin yeterli olduğunu ablasından önce keşfetmişti. Babasının elini bırakıp annesine koştu.

“Oyuncakçıya gidelim mi ha? N’ooolur anne…”

Son zamanlarda babasının kafasına saksı ordusu falan düşmüş olmalıydı. Cep telefonu isteğini annesi ilettiği anda itirazsız almasına “oha, çüş falan” olmuştu. Abla elinde yeni telefonuyla oynarken, sivilceli burnunun altından “bence de uğrasak fena olmaz” diye fikir cümlesini savurdu. Ablasının bir erkek tarafından “nihayet” ilk kez geçen ay öpülmüş dudaklarından böyle bir cümlenin dökülmesi küçük oğlanı şaşırttı. Ergen ukalası ablanın küçük erkek kardeşine destek vermesi az rastlanır bir durumdu. Aslında kendisi veya kardeşi oyuncak istediği için değildi bu sempatik destek. Ailede sadece annesinin bildiği bir aylık sevgilisiyle burçları ortaktı ve “balık” ikisinin aşklarının biricik simgesiydi. Panayır gerişinde oyuncakçının karşısında gördüğü balıklı afişin önünde telefonuyla “selfi” çekmeye fırsat bulamamıştı. Kardeşine oyuncak satın alınırken sevgilisine “whatsapp”tan yollayacağı balıklı fotoğrafı için beklediği fırsatı yaratabilirdi. Daha önce de balık restoranının tabelası önünde tam “selfi” çekecekken, babası “Boktan tabelanın önünde fotoğraf çekinmekten ne anlıyorsun?” diye öfkeyle söylenmişti.

Ablası tarafından gereksiz bir yaratık gibi görülmeyi kanıksamış küçük çocuğun yüzü gözü ablasından destek gördüğü böyle zamanlarda aydınlanır, içinden ablasını öpmek geçerdi. İtekleneceğini bildiğinden buna cesaret edemezdi ama o mutluluk anı ona yeter de artardı bile. Yine öyle oldu.

Anne aldatıldığını altı ay önce komşudan öğrenmişti. Deliller de ortaya çıkınca daha fazla inkâr edememişti kocası. Affettiğinden bu yana, bir dediği iki edilmiyordu. Affetmeyip boşansa gidecek yeri, geçinecek parası, ne yapacağına dair fikri yoktu. Ayrıca çocuklar ne olacaktı? Affetmeye mecbur hissetmişti kendini. Hem şimdi prensesler gibi her istediği alınıyordu. Oyuncak bile olsa eve sürekli bir şeylerin satın alınmış olmasından büyük zevk alıyordu. Alınan şeyler kanayan yarasına tampon oluyordu. Veya anneye öyle geliyordu.

“Madem çocuklar istiyor, bir uğrayalım bakalım ne satıyormuş.”

Abla desteğinden sonra annenin de onay vermesi küçük çocuk için bu iş oldu demekti. Nitekim gerisin geri döndüler ve oyuncakçıya doğru yöneldiler. Dönüş yolunda annenin gözleri gezgin satıcı bir çocuğun elindeki Çin işi çakma saatlere takıldı. Radar gözleriyle bunu tespit eden baba, fırsatı hemen değerlendirdi. Göz kırpma oyununda mekanik at yarıştırıcısı kadından daha hızlı davrandı. Ardından bu defa da kadın ona kırmızı rujlu dudağını büzerek öpücük yolladı.

Oyuncakçı açtığı standın yerinden çok memnundu. Panayırın en kalabalık girişindeki standı diğerlerinden önce kapmasına yardımcı olacak aracı adamlarla yakınlaşmak için on iki yılının geçmesi ve kardeşi yaşında yedi şişe viski hediye etmesi gerekmişti. Bu on iki yıl ona panayırda en çok hangi oyuncakları satabileceğini de öğretmişti. Bugünkü rekor kazancı on iki yıllık emeğinin sonucuydu ama on iki dakikada sıfırlanacağından henüz haberdar değildi. İlkini terk ettikten sonra ikinci üniversitesini okuması için yurt dışına gönderdiği kardeşi kumar makinesinin işbirliğiyle başaracaktı bunu.

Oyuncakçı, sadık toptancısının getirdiği son moda oyuncaktan ümitliydi. Bu tip dikkat çekici yeni ürünlerin satış ömrü uzun olmazdı. Yeni ürünler kısa sürede tüm piyasaya yayılıp modası geçmeden evvel satışa çıkmışsa daima karlı olurdu. Umduğu gibi üç koli oyuncağın neredeyse tamamını satmıştı. Teşhirdekinin haricinde kolinin içinde son bir adet paketli oyuncak sahibi olacak çocuğa kavuşmak üzereydi. Daha görür görmez “baba bunu alalım n’oolur” diye bağrınacak aile bebesi de, onu satın alacak aile babası da gelmek üzerelerdi.

“Baba bunu alalım n’oolur.” cümlesi havada geniş bir alana ince titreşimlerle yayılırken küçük çocuğun yerde kıvrılarak yüzen, öpücükler gönderen, ışıklar saçan, mor renkli oyuncak balığı eline almak için duyduğu heyecandan göz bebekleri büyüdü. Aynı anda anne, balığın küçük çocuğunun mor renkli oda takımına iyi bir dekor olacağını hayal ederek kocasının yüzüne baktı. Aynı esnada abla aradığı balığın öpücükler atarak kendisine doğru geldiğini görüp, kardeşinin yalvaran çığlığına ne tepki vereceğini görmek için babasının yüzüne doğru çevirdi başını. Aynı zamanda baba da yerde kıvrılarak ilerleyen oyuncağın içini söküp mekanizmasının nasıl çalıştığını görmek için müthiş bir istek duydu.

O sırada standın üzerine doğru uzanan dalda duran serçenin az önce yediği simit kırıntıları bağırsak yoluna girerek bir süre önce yediği buğday grubunu yolun sonuna itekledi. Artık buğdaya benzemeyen sarı renkli sıvı öbek karanlıktaki yolculuğunu tamamlayıp, aydınlığa açılan delikten dışarıya doğru basınçla fışkırdı. Dünyanın yer çekiminin etkisine girdi. Oyuncakçı adamın kulağının bitip kelinin başladığı noktaya doğru düşey bir hareketle aşağıya doğru süzüldü.

"Şanslı günümdeyim."



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder