Benim
gibi gerçeğe ve kaçınılmaz olarak bilime tutkun olanlar için uzay bilimi
(kozmoloji) konusunda iyi bir başlangıç kitabıdır “Evrenin Dokusu”. Sıfırdan
başlayanlar için değil ama ucundan kıyısından fikri olup merak duyanlar için
başlangıç diyebilirim. Zira hiç fikri olmayanları bu kitap ürkütebilir ki
kimsenin bilimden soğumasını istemeyiz efendim.
Âlimle
halk arasında tarih boyunca görülen o ki; çoğunlukla uçurum olmuştur. Bilgiye
erişim günümüzdeki kadar kolay olmadığı için âlim ziyadesiyle bilgeleşmeye
devam ederken halk da ziyadesiyle cahilleşmeye devam ederek nihayetinde çoğu
bilim adamını katletmiştir. Çok şükür o dönemler geride kaldı. Günümüzde halkın
anlayış seviyesine inebilen kaliteli belgeseller çekilip, iyi kitaplar çıkıyor
ve bilgiye erişim oldukça kolay. Dolayısıyla bizim gibi halkın cahil evlatları
da bilimin aydınlığından nasiplenebiliyor (yoksa yine bilim adamlarını idam
etmeye devam ederdik değil mi?). Brian Greene
denen bilim insanı bu köprüyü kurmayı başarmış bir şahsiyettir diyebilirim.
Onca işinin gücünün arasında kaynaklarıyla, referanslarıyla 642 sayfalık bu
kitabı yazmıştır ve ne iyi etmiştir.
Kitabın
yayınevi “Tübitak”ın dünyanın saygın ve popüler bilim kitaplarını derlediği
serisi bilime ilgi duyanlar için gerçekten çok doyurucu. Brian Greene’in
Tübitak’tan yayınlanan “Evrenin Zarafeti” ve “Saklı Gerçekler” diye iki kitabı
daha var.
“Evrenin
Dokusu” orijinali 2004 yılında yayınlanmış olduğu için bilimin 2004
sonrasındaki gelişmelerini göremezsiniz. Örneğin kitapta sicim ve M kuramından
ve bunları ispatlayacak olan İsviçre Cern deneyinden (dünyanın en hızlı
parçacık çarpıştırma deneyi ve altyapı mimarisi apayrı bir belgesel konusu olan
deney) bahsediliyor ama Cern’in bu kuramları doğrulaması kitabın yazımından
sonraya denk düşüyor. Fakat önemli bir şey var ki eğer bilimin emekleme
çağından yani Newton’dan kitabın yazıldığı tarih 2004’e kadar kat ettiği yolu
bilmezseniz, 2004’ten sonrası da size bir şey ifade edemez. Bilimi sıcağı
sıcağına takip edenler bu kitap gibi nicelerini basamak yapıp yükseğe
çıkmışlardır zaten ama temelinden gelişmeleri takip etmek isteyenler için iyi
bir kaynak diyebilirim. Bu arada bilimin ve sanatın evrensel oluşuna hayran olduğumu
söylemeden geçemeyeceğim çünkü her gelen piramide bir taş koyup gidiyor ve
ortaya çıkan yapıyı hayranlıkla seyretmek de bizlere düşüyor. Bilim öyle
etraflı bir konu ki, bir kitapla onu bütünüyle anlamak mümkün değil tabi ama
bir yerlerden de başlamak lazım diyorsanız buyurun, alın okuyun.
Kitabın
konuları ele alışı tarihsel sürece göre sıralanmış. Newton’un kütle çekiminden
başlıyor, Einstein’ın göreliliğinden devam ediyor, kuantum (atomaltı) fiziğinin
dolanıklığı ve olasılık denizine değinip, şişme teorisi, büyük patlama, çok
boyutlu sicim teorisine kadar uzanıyor. Zaman makinesi gibi geleceğe yönelik
hayali tasarımlardan da birkaç kelam ediyor. Kitabı okurken bazı kısımlarda
teknik bilgilerden dolayı anlamakta zorlanma yaşayabilirsiniz ama yazar zaten
bu bölümlerde uyarıda bulunuyor.
İnsan
kendi gerçeğini bilmek istediğinde kendisini iki yönden ele almak zorundadır
diye düşünüyorum. Çünkü insan hem (fizik) bedendir, hem de (metafizik) duygu ve
düşüncedir. Bu yüzden felsefe, din ve edebiyat kitapları kadar bilim
kitaplarını da okumaya, anlamaya çalışıyorum. Elimden geldiğince belgeselleri
takip ediyorum. İki yönden de okuyup, izlediklerimden çıkardığım şeyler oluyor.
Öyle şanslıyım ki, bilimin zirve yaptığı bir dönemde dünyaya gelmişim. Evet,
bilim şu anda belki ileriki yıllara göre daha aşağıda bir yerlerde ama
(özellikle kuantum fiziği sağ olsun) önemli bir çıkarımı yapabilmem için
yeterince yükseğe ulaşmış durumda. O çıkarım da şu; evrenin dokusundaki her
şeyin bir bütün olduğu ve biz insanların da diğer her şey gibi “O” bütünün bir
parçası olduğumuz. Tek bir ışığın kırılıp renklerle kendisini gösterdiği gibi
tüm farklılıklarımızla beraber her birimiz aslında evrenin kendisini seyrettiği
renkleriz. Nihayet fizik ve metafizik el sıkışmak üzereler. Çok az kaldı,
benden söylemesi.
İşte
size bu değerli bilim kitabından altını çizdiğim bir bölüm. Üstelik bunlar
benim cümlelerim değil, bilimin kendisinin yılların emeğiyle ispatladığı
gerçekler. Sayfa 99’dan geliyor;
“…Bu,
uzayın bir zamanlar düşünüldüğü gibi düşünülemeyeceğini gösteriyor: İki cisim
arasında ne kadar uzay bulunursa bulunsun (yani iki cisim birbirinden ne kadar
uzak olursa olsun), kuantum mekaniği ikisinin arasında bir etkileşme, bir çeşit
bağ olmasını mümkün kıldığından, bu iki cismin birbirlerinden ayrık olduğunun
garantisi yoktur.”
Fiziği
ve metafiziği okudukça hayran olmamak mümkün değil. Zaten bilim adamları
“kuantumu öğrenince hayran olmayan onu anlamamış demektir” diyorlar. Her şeyin
anda yaratıldığını (olasılık denizi) ve evrenin görüntü (hologram evren)
olduğunu inceleyip anladıkça insan “vay be” demekten kendini alamıyor. İnsan
kendini bildikçe “vay be ben neymişim?” ve aynı zamanda “vay be ben yokmuşum” demeden edemiyor.
İyi okumalar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder