12 Ocak 2015 Pazartesi

EVRENİN DOKUSU – Brian Greene


Benim gibi gerçeğe ve kaçınılmaz olarak bilime tutkun olanlar için uzay bilimi (kozmoloji) konusunda iyi bir başlangıç kitabıdır “Evrenin Dokusu”. Sıfırdan başlayanlar için değil ama ucundan kıyısından fikri olup merak duyanlar için başlangıç diyebilirim. Zira hiç fikri olmayanları bu kitap ürkütebilir ki kimsenin bilimden soğumasını istemeyiz efendim.

Âlimle halk arasında tarih boyunca görülen o ki; çoğunlukla uçurum olmuştur. Bilgiye erişim günümüzdeki kadar kolay olmadığı için âlim ziyadesiyle bilgeleşmeye devam ederken halk da ziyadesiyle cahilleşmeye devam ederek nihayetinde çoğu bilim adamını katletmiştir. Çok şükür o dönemler geride kaldı. Günümüzde halkın anlayış seviyesine inebilen kaliteli belgeseller çekilip, iyi kitaplar çıkıyor ve bilgiye erişim oldukça kolay. Dolayısıyla bizim gibi halkın cahil evlatları da bilimin aydınlığından nasiplenebiliyor (yoksa yine bilim adamlarını idam etmeye devam ederdik değil mi?).  Brian Greene denen bilim insanı bu köprüyü kurmayı başarmış bir şahsiyettir diyebilirim. Onca işinin gücünün arasında kaynaklarıyla, referanslarıyla 642 sayfalık bu kitabı yazmıştır ve ne iyi etmiştir.

Kitabın yayınevi “Tübitak”ın dünyanın saygın ve popüler bilim kitaplarını derlediği serisi bilime ilgi duyanlar için gerçekten çok doyurucu. Brian Greene’in Tübitak’tan yayınlanan “Evrenin Zarafeti” ve “Saklı Gerçekler” diye iki kitabı daha var.

“Evrenin Dokusu” orijinali 2004 yılında yayınlanmış olduğu için bilimin 2004 sonrasındaki gelişmelerini göremezsiniz. Örneğin kitapta sicim ve M kuramından ve bunları ispatlayacak olan İsviçre Cern deneyinden (dünyanın en hızlı parçacık çarpıştırma deneyi ve altyapı mimarisi apayrı bir belgesel konusu olan deney) bahsediliyor ama Cern’in bu kuramları doğrulaması kitabın yazımından sonraya denk düşüyor. Fakat önemli bir şey var ki eğer bilimin emekleme çağından yani Newton’dan kitabın yazıldığı tarih 2004’e kadar kat ettiği yolu bilmezseniz, 2004’ten sonrası da size bir şey ifade edemez. Bilimi sıcağı sıcağına takip edenler bu kitap gibi nicelerini basamak yapıp yükseğe çıkmışlardır zaten ama temelinden gelişmeleri takip etmek isteyenler için iyi bir kaynak diyebilirim. Bu arada bilimin ve sanatın evrensel oluşuna hayran olduğumu söylemeden geçemeyeceğim çünkü her gelen piramide bir taş koyup gidiyor ve ortaya çıkan yapıyı hayranlıkla seyretmek de bizlere düşüyor. Bilim öyle etraflı bir konu ki, bir kitapla onu bütünüyle anlamak mümkün değil tabi ama bir yerlerden de başlamak lazım diyorsanız buyurun, alın okuyun.

Kitabın konuları ele alışı tarihsel sürece göre sıralanmış. Newton’un kütle çekiminden başlıyor, Einstein’ın göreliliğinden devam ediyor, kuantum (atomaltı) fiziğinin dolanıklığı ve olasılık denizine değinip, şişme teorisi, büyük patlama, çok boyutlu sicim teorisine kadar uzanıyor. Zaman makinesi gibi geleceğe yönelik hayali tasarımlardan da birkaç kelam ediyor. Kitabı okurken bazı kısımlarda teknik bilgilerden dolayı anlamakta zorlanma yaşayabilirsiniz ama yazar zaten bu bölümlerde uyarıda bulunuyor.

İnsan kendi gerçeğini bilmek istediğinde kendisini iki yönden ele almak zorundadır diye düşünüyorum. Çünkü insan hem (fizik) bedendir, hem de (metafizik) duygu ve düşüncedir. Bu yüzden felsefe, din ve edebiyat kitapları kadar bilim kitaplarını da okumaya, anlamaya çalışıyorum. Elimden geldiğince belgeselleri takip ediyorum. İki yönden de okuyup, izlediklerimden çıkardığım şeyler oluyor. Öyle şanslıyım ki, bilimin zirve yaptığı bir dönemde dünyaya gelmişim. Evet, bilim şu anda belki ileriki yıllara göre daha aşağıda bir yerlerde ama (özellikle kuantum fiziği sağ olsun) önemli bir çıkarımı yapabilmem için yeterince yükseğe ulaşmış durumda. O çıkarım da şu; evrenin dokusundaki her şeyin bir bütün olduğu ve biz insanların da diğer her şey gibi “O” bütünün bir parçası olduğumuz. Tek bir ışığın kırılıp renklerle kendisini gösterdiği gibi tüm farklılıklarımızla beraber her birimiz aslında evrenin kendisini seyrettiği renkleriz. Nihayet fizik ve metafizik el sıkışmak üzereler. Çok az kaldı, benden söylemesi.

İşte size bu değerli bilim kitabından altını çizdiğim bir bölüm. Üstelik bunlar benim cümlelerim değil, bilimin kendisinin yılların emeğiyle ispatladığı gerçekler. Sayfa 99’dan geliyor;

“…Bu, uzayın bir zamanlar düşünüldüğü gibi düşünülemeyeceğini gösteriyor: İki cisim arasında ne kadar uzay bulunursa bulunsun (yani iki cisim birbirinden ne kadar uzak olursa olsun), kuantum mekaniği ikisinin arasında bir etkileşme, bir çeşit bağ olmasını mümkün kıldığından, bu iki cismin birbirlerinden ayrık olduğunun garantisi yoktur.”


Fiziği ve metafiziği okudukça hayran olmamak mümkün değil. Zaten bilim adamları “kuantumu öğrenince hayran olmayan onu anlamamış demektir” diyorlar. Her şeyin anda yaratıldığını (olasılık denizi) ve evrenin görüntü (hologram evren) olduğunu inceleyip anladıkça insan “vay be” demekten kendini alamıyor. İnsan kendini bildikçe “vay be ben neymişim?” ve aynı zamanda “vay be ben yokmuşum”  demeden edemiyor.

İyi okumalar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder