Balığın
yanak etini çok sevmesine rağmen bir yanağını büyük kızına, diğer yanağını da
küçük kızına yedirince kendi yemiş kadar mutlu olurdu babası. Portakalı bir
defada soyar, çıkan tek parçayı gözlük yapıp takardı. Sağ ayağına giydiği
çorabı kesinlikle soluna giymez, ikisini asla karıştırmazdı. Kızlarına göz
kırpıp, mutfakta meşgul annesinin arkasına usulca ilişip toplanmış saçlarının
açıkta bıraktığı ensesine üfler, onu korkudan zıplatırdı. Daha sonra sarılıp
öpmeyi de ihmal etmezdi. Burun ucu kapalı terlik giyemezdi. Misafirlikte bile
açık terlik bulamazsa hiç giymemeyi tercih ederdi. Tarih okumayı da anlatmayı
da çok severdi. Küçük kızına Maya ismini de o koymuştu. Maya medeniyetinin
önemli bir sır saklayan eski bir Türk medeniyeti olduğuna inanırdı. Başkasının
sırtından geçinen tembel insanlara hiç saygı göstermediğini onlara öyle veya
böyle hissettirirdi. Yağmurlu havaları çok sever, ıslak toprağın kokusunu
zevkle burnundan içine çekerdi. Ölümüyle bedeni kokusunu özlediği toprağa, tüm
anıları da onu özleyen kızının zihnine mühürlendi.
Yan
yana üç noktayla yarım bırakılmış, Maya’da tamamlanmamış bir cümle gibi
mühürlenmişti babası. Tek nokta olsa cümlelerin devamı gelebilirdi ama üç nokta
devamını bu dünyada saklamış, geri kalanını diğer dünyaya sarkıtmış yarım bir
cümle gibi gizlemişti onu. Yazarın eli o üç noktayı koymuştu bir kere.
Gerçekliğin yazısında geriye döndüren bir silginin bulunmadığını tam anlamıyla
o zaman öğrenmişti Maya. Kader üç noktayı koymuşsa, attığı düğümünü bir daha
açmazdı. (Maya'nın Dünyası)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder