“Kutsalım benim.” Böyle seslenirdi
bana Ömer amca. Beni sevdiğini zaten bilirdim de böyle seslenince sevgisini
daha bir derin hissederdim. Beni çok sevdiğinden öyle dediğini sanırdım
eskiden. Sadece sevdiğinden değilmiş meğer. Artık biliyorum, anlattı bana Ömer
amca.
Dünya güzeli toprak anam ile şanı
büyük yağmur babam uzun süre hasret kalmışlar birbirlerine. Böyle başlamıştı
anlatmaya Ömer amcam. Anam hasretinden kavrulduğu, kara yüzünün çatladığı bir
gün çıkagelmiş babam. Öyle bir aşkla kucaklaşmışlar ki, sevinç çığlıklarından
dünya titremiş. Sonra ben gün ışığına gözlerimi açmışım. Ömer amca her anını
izlemiş dünyaya gelişimin. “Çok güzeldin…” derdi bana. “Minicik yeşil kollarınla
tüm göğe sarılır gibiydin.”
Ömer amcamın kolları, yüzü,
elleri anamın rengine benzer. O kocaman kara elinin ak avucunun içindeymişim
ilkin. Küçücük bir altın taneciği gibiymişim. İçinde büyük sırlar saklayan
küçücük bir tohummuşum. Kutsallığım küçük bedenimde gizliymiş o zamanlar. Onu
açığa çıkarma vaktini sabırla beklemiş Ömer amca. Babamın gelişini, benim
büyüyüşümü de sabırla beklediği gibi.
Anamla babamın aşkından dünyaya
gelen bir tek ben değilmişim meğer. Nice yavruları varmış. Hepsi farklı
farklıymış, büyük küçük, renk renkmiş. Kimisi pembe olurmuş, sulu sulu. Kimisi
mor olurmuş, salkım salkım. Kimisi sarı olurmuş bir koçanda sıra sıra. Hepsi de
kutsalmış ama “Sen başkasın…” derdi Ömer amca. “Sen en kutsal olansın.”
İnsanların öyküsünü benim öyküme
benzetirdi Ömer amca. “Küçük insanların da başları senin küçüklüğündeki gibi
dimdik durur.” derdi. “Ne zaman başlarının içi dolar, senin gibi ağırlaşıp
başlarını eğerler onlar da…” Olgun insanın da tadına doyulmazmış tıpkı benim
gibi. Benim yeterince olgunlaştığıma karar verince Ömer amcanın benim yolculuk
zamanımın geldiğini müjdeleyişini dün gibi hatırlarım. Kim olduğumu anlattığı o
günü hiç unutamam.
Onun kara gözlerinin içindeki
sevinç pırıltısı olmasaydı yapamazdım. Un ufak ezileceğimi, kimi ellerde
yoğrulacağımı, ateşte pişeceğimi ilk duyduğumda dehşete düşmüştüm. Tüm bu
eziyetleri çekeceğime hep avucundaki tohum olarak kalmayı arzulamıştım. İsyan
edip, bağırmak istemiştim. Onun kara gözlerindeki sevinci görmesem, Ömer amcayı
bu kadar çok sevmesem belki de inanmazdım bütün bunlara değer olacağına.
“Hayat,” demişti Ömer amca, “uğrunda yok olunan bir aşktır.” “Bu aşkın
devamlılığı bizim dönüşmemize bağlıdır.”
Çok ağladım Ömer amcadan
ayrılırken. Çok ağladım, değirmen taşında ağır ağır ezilirken. Çok ağladım vura
vura yoğrulurken. Çok ağladım kızıl alevlere atılırken. Aslında hiç canım
yanmamıştı ama korkumdan ağlamıştım. Eskisi gibi olamayacaktım bir daha asla.
Ömer amcayı bir daha hiç göremeyecektim. Hepsine çok ağladım ama sonra
anladıkça sebebini sevinçten ağlamaya başladım. Neye dönüşeceğimi biliyordum
ya, değerdi tüm bunlara. Hatta fazlasına bile değerdi. Hayatın sımsıcak
kollarında hepsine değerdi.
Önce beni bir kâğıda sardılar. Ömer amcadan
çok farklı giysiler giymiş bir amcaya verdiler. O amca evine götürdü beni. Evdeki
hanım soğuk parlak bir şeyle beni parçalara ayırırken çok korktum ama hiç canım
yanmadı. Ayrılan her parçamda kendi benliğimi hissedebildiğimi fark edince
rahatladım. Beni masada oturup gevezelik eden iki tane çocuğun önüne getirdi.
Küçük olanı beni görünce çok sevindi. Büyüğü için aynı şeyi söyleyemem. Ufaklık
beni sevinçle yutarken, o küskün suratlı çocuk burnunu kıvırıp elinin tersiyle
itekledi beni.
Beni yutan çocuğun bedenine
girdiğimi hissettim. Çok tuhaf karanlık küçük bedenin içinde dolaşırken hiçbir
şey göremesem de nerede olduğumu ve niye olduğumu gayet iyi biliyordum. Dönüşmek
için oradaydım. Karanlık bedenin içinde ilerledikçe parçalandım. Parçalanıp ufalırken,
küçük hatta görünmez parçalara ayrılırken her zerrem olan bitenin farkındaydı. Bu
yaşadığım şeyi keşke birilerine anlatabilseydim diye düşündüm. Gördüğüm
düşlerimi Ömer amcama istediğim gibi anlatamadığım anlardaki gibi, yaşadığım
dönüşümü de istediğim gibi tarif edememe kaygısı geçti içimden. Tuhaf ama o
çocuğun damarlarında dolaşırken asıl büyük yolculuğun yeni başladığından adım
gibi emindim. Dev bir çağlayana dönüşmüş haz duygusu tüm benliğimi
titretiyordu. Bütün yaşadıklarım, ta en başından beri sadece bunun içindi. Mutluluktan
kendimden geçercesine her zerremi dönüşümün kollarına teslim ettim. Hücrelerin
içinde başıma gelenler inanılmazdı. Her zerrem müthiş başka şeylere dönüşüyordu.
Dönüştükçe mutluluğum artıyor, sevincim benliğimden taşıyordu. Ömer amcamın dediği “uğruna yok olunan aşk” bu
olmalıydı. Taneciklerim birer birer hayat denen aşkın kendisine dönüşüyorlardı.
Aşk da benim gibi zerreler halindeydi. Bu bir mucize olmalıydı.
Sadece dakikalar içinde düşünce
oldum. Düşünceyi daha önce hiç görmedim, hatta görülür mü onu bile bilmiyorum
ama artık kendisi oldum. Daha önce görüp, duymadığım pek çok şeyin ne olduklarını
biliyordum. Önsezi gibi bir şeydi bu. Parlak bir ışık gibi bir nörondan
diğerine sıçradım. Bir zincir gibi sıçramalarım devam etti. Denizdeki dalga
gibi beynin içinde yayıldım. Aynı anda başka yerde tırnak, başka bir yerdeyse
kulak olmaktaydım. Bana olanlara hayret etmemem, hayran olmamam mümkün değildi.
Daha sonra öyle bir şeye dönüştüm ki bu kadarını hayal bile edemezdim. Çocuğun
dudaklarının arasından titreyerek yayıldığımda kendi kendime inanamadım.
Bedenim artık yoktu ama kulak olan yanım titreşerek yayılan beni işitti. Bu
yepyeni beni sadece dönüştüğüm çocuk kulağı değil, diğer kulaklar da işittiler.
İşittikleri andan itibaren kalplerinde yumuşama oldu ve ben bunu hissettim.
Onların da beyinlerinde yeni hareketler tetiklendi. Bu hareketlenmeyi de
hissettim. Sanki hava gibi tüm evrene yayılıyordum. Bu kesinlikle mucize
olmalıydı, çünkü ben her yerdeydim.
Hanım kalan parçalarımı bir
kâğıda sararken küskün suratlı çocuğa “Arkandan ağlayacaklar!” diye seslendi. Gerçekten
de ağlayacak gibiydim. Hiçbir parçamın geride kalmasını istemiyordum.
Zerrelerimin tamamını dönüşüme teslim etmek arzusuyla yanıp tutuşuyordum. Hanım
beni kâğıda sarılı halde sokaktaki bir tenekenin yanına bıraktı. Orada öylece
kalakaldım. Bekleyişimin ne kadar süreceği hakkında hiç fikrim yoktu. Hava
karanlıktı ama içim daha da karanlıktı. Yaşadıklarımdan sonra artık bu halde
unutulmak fikrine dayanamazdım. Ömer
amcama isyan ettiğim günler şimdi çok uzakta kalmıştı. Bu halde sonsuza kadar
bekleyebileceğimi düşündükçe dehşete kapılıyordum. Ya keşke hiç aşkı
bilmeseydim, ya da tüm benliğim aşka dönüşseydi. Keşke hiçbir parçam kalmasaydı. Geçen her dakika azap gibi geliyordu bana.
Yalvarsam sesimi işitecek kimseler yoktu. Zaten galiba Ömer amcam da beni işitmiyordu.
Şimdi fark ediyorum da ben ona düşlerimi anlattığımda yorum yapmazdı hiç.
“Kimse yok muuu?”
“Beni gören, duyan kimse yok
muuuuu?”
Uzaklardan bir yerden ayak
sesleri duyar gibi oldum. Dikkat kesilip sesleri dinledim. Ses bana doğru
yaklaşıyordu. Epey yaklaştıktan sonra ortalık yeniden sessizliğe büründü. Karanlıktan
pek göremedim ama galiba bir çift yırtık ayakkabı yanı başımda duruyordu. Beni
fark edip etmediğinden emin değildim. Beni gördüğü için durmuş olmasını
umuyordum. İçimden dualar ederken, karanlığın içine yükselen çınara benzeyen dev
cüssesini gördüm. Üzerinde yırtık, kirli bir hırka vardı. Bana eğildiğini
hissettiğimdeyse kalın, kirli parmaklarını gördüm. Beni nasırlı avucuna
aldığında karanlıkta gözleri ışık gibi parladı. O benim de aynı duygulara
boğulduğumu hissetmedi ama sevinçten deliye dönmüştüm. Sanki dualarımı
duymuşçasına, bu işkenceme son vermek istercesine birazımı oracıkta yiyiverdi.
Dev gibi bedeninin içine girer girmez nasıl gevşediğimi, kendimi nasıl
bıraktığımı bilmiyorum. İhtiyarın midesine uzun zamandır benden başka bir şeyin
girmediği belliydi. Kendimden geçmiş bir halde dönüşümün içine aktım. Hasretine
dayanamadığım sevgiliye kavuşmuş olmanın sarhoşluğu içindeydim. Aşkın
kollarında nelere dönüştüğümü ben bile sayamıyorum şimdi.
İhtiyar kalan birazımı yanında
götürdü. Bir süre karanlıkta dolaştık beraberce. Sonra yaşadığını zannettiğim
bir yere geldik. Bu yerde üst üste yığılmış bir dolu şey vardı. Bilmediğim o
nesnelerin aralarından aniden bir köpek çıkageldi. İhtiyar köpeğin başını
okşadı bir süre. Köpek güzel mırıltılar, sevecen hırıltılar çıkardı. Sonra
kalan birazımı da köpeğe yedirdi. Yeni girdiğim bu bedende öylesine büyük bir
sevgiye dönüştüm ki, köpeklerin böyle bir sevgiyi taşıyabilecekleri hiç aklıma
gelmezdi. Belki de dönüştüğüm en büyük sevgiydi.
İhtiyar köpeğe beni verirken ufak
parçalarımı yere düşürdü. Yolculuğumun başından bu yana epey ufalmıştım ama
dönüştüğüm şeyler öyle büyüktü ki, önceki halimle kıyaslanamazdı bile. Son
parçacıklarımla da yok olma arzusuyla bir süre kıvrandığımı hatırlıyorum. Gece
yarısı çıkan rüzgârla epey savrulduğumu da. Gökyüzü karanlıktan aydınlığa
kavuştuğunda epey dağılmıştım. Fakat her zerrem benliğiyle tastamam her şeyin
farkındaydı. Birden onu gördüm. Hoplaya hoplaya yaklaştı, yanı başımda durdu. Bir
süre sonra dönüşeceğim şeyin bir gaga, dahası o gagadan dökülen şarkı olacağımı
henüz bilmiyordum. Öğrenmem uzun sürmedi.
Birazımı da yutmadan gagasında tuttu. Beni havalarda uçurdu. Aman tanrım nasıl
heyecanlandım anlatamam. Yükseldikçe gördüklerime inanamadım. Rengârenk bir
sürü şey boylu boyunca aşağılarda bir yerdeydiler ve sanki hepsi de bana
gülümsüyor gibiydiler. Ömer amcanın bahsettiği hayat bu olmalıydı ve ben
hepsine dönüşmek arzusuyla yanıp tutuşuyordum. Hepsinin içine nüfuz etmeyi,
hepsine dâhil olmayı hayal ettikçe gördüğüm renkli şeyler çoğalıyordu. Renkler
çoğaldıkça başım daha da çok dönüyordu. O an anladım ki, Ömer amca başından
beri her şeyi iyi biliyordu. Bana dönüşeceğim şeyleri anlatırken gözleri bu
yüzden parıldıyordu demek ki. Bu yüzden o kadar sevinçliydi. Bu yüzden beni çok
seviyordu. Bu yüzden “kutsalım” diyordu. Artık kendim görebiliyordum. Ben sarhoş
gibi bunları düşünürken, henüz daha doyamamışken birden gökteki yolculuğumuz
bitti. Oysa bir haftaya kalmadan tekrar havalanacağımdan habersizdim. Bir
ağacın girintisine girdik. Orda minicik pembe gagalar gördüm. Henüz güçlenmemiş
küçük kanatlar gördüm. Neşem tekrar yerine geldi. Biliyordum ki daha yolculuk
bitmemişti.
“Hayat,” demişti Ömer amca, “uğrunda yok
olunan bir aşktır.” “Bu aşkın devamlılığı bizim dönüşmemize bağlıdır.”
Benim yokluğum hayatın sonu
olurmuş şimdi görüyorum. Artık biliyorum Ömer amca duy beni. Küçük bir kızın
gülümsemesinde yaşıyorum. Yaşlı bir teyzenin dizlerinde, karıncaların
içgüdülerinde, bir annenin sütünde, bir serçenin yüreğinde…
Ah Ömer amca bir bilsen ben
nerelerdeyim.
Bir görsen aşkla nasıl yandığımı.
Bir kadın yerde bir ekmek bulup
öpüp yüksek yere koymuşsa tam oradayım Ömer amca.
Bil ki tam oradayım.
Artık hayatın kendisi oldum Ömer
amca.
Ben artık aşkın kendisi oldum.
Ben artık kutsal oldum Ömer amca.
Ben artık kutsal oldum.