Kadınların Venüs’ten erkeklerin Mars’tan
olduğu söylenir. Biri ateşse, diğeri sudur. Biri mantık yürütmekten, diğeri ise
duygularını tetkik etmekten hoşlanır. Biri sonuç odaklı iken, diğerini süreç ilgilendirir.
Biri bütünü görme çabasıyla detaylardan uzaklaşır, diğeri detayla ilgilenmekten
bütünü kaçırır. Birbirlerinden apayrı ve çatışır gibi görünseler de gerçekte
birbirine muhtaç ve ancak birbirleriyle uyum ile dengeye ulaşabilen
varlıklardır. Kısacası birisi anahtar, diğeri kilittir.
Dişi ve erkek özellikler yalnız canlılarda
değil, olay ve oluşumlarda da vardır. Anahtar ve kilit birbirlerini
tamamlayarak bütünü oluştururlar. Bütünü oluşturmak için çatışmak değil,
uzlaşmak şarttır ve mutlak denge bu uyum yasasına bağlıdır. Uzak doğu
felsefesinde bu denge “yin-yang” ile ifade edilir. Kore bayrağından hatırınıza
getirebileceğiniz “yin-yang” simgesi, siyah ve beyazın yani negatif ile
pozitifin iç içe geçmesinden oluşan yuvarlak bir biçimdir. Aslında birbirinden
ayrı olmayan madalyonun iki yüzünü, yani gerçeklerin iki yüzünü temsil eder. Tıpkı
kadın erkek, gece gündüz, yaşam ölüm, siyah beyaz, doğu batı gibidirler. Bunlar
evrende birbirine zıt olan ama varoluşları birbirine muhtaç olan oluşumların,
olayların simgesel izahıdır ve her şey zıddıyla yaratılmıştır. Düşünceler bile.
Söz konusu negatif ve pozitif denge unsurları,
toplumların ve insanların manevi doğasında da bulunmaktadır. Kişinin dengeli
bir kişilik oluşturabilmesi için, kendi içindeki bu negatif ve pozitif
unsurları uyum içinde dengeye ulaştırması gerekir. İnsan doğasındaki madalyonun
iki yüzünü oluşturan zıt unsurlardan biri akıl, diğeri ise gönüldür. Hayatı
hedefe uzanan bir yola benzetirsek, bu benzetmede insan hedefe varması gereken
bir varlıktır. Bu varlığın hayat yolunda ilerleyebilmesi için iki bacağa veya
iki kanata ihtiyacı vardır diyelim. Kanatlardan birisi akıl, diğeri ise
gönüldür. İkisi birlikte uyum içinde çalışmadan ilerleme olmayacak, insan
yerinde sayacaktır.
Akılsız gönül kişiyi zavallı, bağımlı,
çaresiz, kendine yetersiz ve değersiz kılar. Gönülsüz akıl ise kişiyi olmadık
maceralar peşine sürükleyip, kendine ve çevresine zararlı kılar. Bu konuda Prof.
Oktay Sinanoğlu şöyle diyor; “Akıl bilgisayar gibidir dedik. Senin ne yapıp,
nereye gitmek istediğine karar veren akıl değildir. Bu şahıs için de millet
için de böyledir. Aklın üstünde gönül vardır. Gönül, çok eski Türkçe bir
kelimedir. 510 bin seneliktir. Vicdan, maneviyat, kalbin tamamını içerir. Batı
dillerinde karşılığı yoktur. Akıl, bilgisayar gibidir ve maneviyatın temeli
olan gönlün emrine verilmelidir. Eğer kişi gönül terbiyesi görmemişse, akıl
başıboş kalınca muzırlıklarla uğraşır. Aklı boş bırakmaya gelmez, dolayısıyla
ikisinin beraber olması gerekir. Nitekim gönül terbiyesinden yoksun batıdaki
bilim adamları ne yapmışlardır? Bilimle atom bombası, zehirli gazlar, biyolojik
silahlar yaparak milyonlarca insanın perişan edilmesine yol açmışlardır.”
Doğu toplumlarıysa tarihte yüzyıllarca
maneviyat meşalesini ellerinde tutmuşlar, bünyelerinde nice dervişler,
filozoflar, gönül erbapları yetiştirmişlerdir. Orhun yazıtlarından anladığımız
üzere eski Türk’ler medeniyet ve barış götürmek amacıyla yayılırlarmış ve
kelime anlamı olarak “il” barış demekmiş. Yaşadığımız çağda Haçlı seferlerinin
sebep olduğu kültürel etkileşimle Müslüman doğudan batıya bilimsellik
bulaşırken, batıdan doğuya da ortaçağ karanlığı bulaşmıştır. Doğu akıldan
uzaklaşınca üzerlerine çöken miskinlik, tembellik ve gericilik onları ekonomik
olarak bağımlı ve çaresiz hale getirmiştir. Batı aklını kullanıp, bilimde
gelişmiş, medeniyet meşalesini eline almıştır. Ama ne yazık ki, medeniyeti
elinde bulunduran toplumların yayılma amaçları eski Türk devletleri gibi barış
götürmek için değil, kendi ekonomik güçlerine güç katmak içindir. Gönül
terbiyesinden yoksun oldukları için dünya gün geçtikçe daha da yaşanmaz bir yer
haline gelmektedir.
İnsanlığa faydalı işler üretilebilmesi
için ve dünyanın yaşanılabilir bir yer olabilmesi için akıl ile gönül
arasındaki dengenin kurulması şarttır. Akıl ilkeli işletilmeli, ilkeleri de
terbiye almış gönlün belirlemesi gerekmektedir. Yani kısaca anahtar ile kilit
birbirine uymalıdır ki, cennet kapısı açılsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder