"Yaşarken gördüğüm en etkileyici rüyamı hatırlıyorum şimdi. Aferin küçük kız diyorum kendime. Aferin değil, “Afferim be!” diyorum. O küçük kıza, böyle bir rüyayı kendine gösterecek bilinçaltı, bilinç üstü, bilinç ortası her neredeyse gerçekliğin oradaki dehanı açığa çıkarmışsın diyorum şimdi. Büyük keşifler yapan tüm dahiler gibi önce onu sezmişsin. Ölümü anlaman gerektiğini iyi ki sezmişsin küçük kız. Afferim sana! Rahmetli anneannenle konuşmuştun. Kör göze parmak sokmuştun, anneannenin gözüne. “Sen öldün ya,” demiştin, “Ölenler Allah’ı görürmüş, bana anlatır mısın?” Bir ölüye sorulacak en seçkin soruyu tam on ikiden vurmuşsun küçük kız. “Bedenin nasıl çürüdü?”, “Ölüm korkunç mu?”, “Dedem dizisinin sonunu gördü mü?”, ”Cennete mi gittin, cehenneme mi?” gibi soruları hızla geçip, hedeftekini soracak kadar akıllıymışsın. Oysa o yaşlardaki halini iyi hatırlıyorum, “Şaban” karakteri kadar aval görünen bir şeydin sen. Kimseyle doğru düzgün iletişim kurmayı beceremeyen, herkese yabancı ve yalnız bir çocuktun. Hiçbir zaman havalı, gösterişli olamadın. Buna elindeki malzemenden çok inanmayışın engel olmuştu. Havalı, kibirli, gösterişli olmayı kendine yakıştıramadığın, giydiğinde nasıl davranacağını bilemediğin, asla giyemeyeceğini hissettiğin bir elbise gibi görmüştün. Ha özenmemiş miydin o elbiseye? Özenmiştin ama iyi ki de giyememişsin. Giysen taşıyamayacağını bildiğinden korkmuştun; uzak durdun. Aksi olsaydı, o elbiseyi giyinen niceleri gibi bir de üstüne yakıştırırdın ve hep onunla yaşardın. Ama bu taraftan bakınca diyorum ki, seni buna hangi duygu ve deneyimler itmişlerse iyi yapmışlar, çünkü sana ölümü düşündürmüşler. Yoksa Şaban görünümlü bir akıllı olmaz, akıllı görünümlü bir Şaban olurdun. Aslında akıllı görünümlü bir akıllı olsan belki mükemmel olurdu ama o da sen olmazdın."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder