17 Mart 2015 Salı

ÇANAKKALE MEKTUPLARI

Tarihte koşulların en ağır olduğu, en acıklı savaş öykülerinden birisidir Çanakkale. Bir yanda yurdunu korumaya çalışan yoksul ve parçalanmak üzere olan bir halkın evlatları, diğer yanda neden orada olduğunu, kime hizmet ettiğini bile bilemeyen dünyanın en uzak köşelerinden savaşmaya gelmiş askerler. Kurtulmaya çalışan halkın ordusunun başında bu savaşın nedenini, sonucunu görebilen, yüreğinde evrensel sevgiyi taşıyan bir komutan. Çanakkale öyle bir öykü ki; cephedekilerin yüreğinde memleket özlemi, memlekette bekleyenlerin bitmeyen hasreti. Öyle bir savaş ki, bitmiyor,  tükenmiyor bir türlü.
Bu acıklı öykünün dili olan gerçek mektuplardan birkaçı onu anlatmaya yetiyor.

Bir Ananın Kınalı Kuzusu: Kınalı Hasan’ın Mektubu:
Çanakkale’nin köylerinden cepheye giden Hasan’ın öyküsüdür bu. Hasan’ın saçının bir tarafı kınalanmıştır. Bunu gören komutanı Hasan’a  “ Hiç erkek kınalanır mı?” diye sorar. Hasan da cepheye gelmeden anasını kınaladığını söyler. Komutan bunun nedenini annesine sormasını söyleyince Hasan mektup yazar… “Anacığım, Kardeşlerimi askere gönderirken başlarına kına yakma mahcup oldum. Zabit efendi bana sordu cevap veremedim. Niye benim saçımı kınaladın? Kardeşlerim de cevap veremeyip mahcup olmasınlar. Oğlun Hasan.”

Annesinin Hasan’a Yazdığı Mektup:
“Ey gözümün nuru Hasan’ım, Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın… Ben, senin anan isem; beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü. Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor. Sen bu ailenin seçilmiş bir kurbanısın… Hasan’ım söyle zabit efendiye: Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır. Ben de seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım. Onun için saçını kınalamıştım… El-hükmü billâh. Allah, seni İsmail Peygamber’in yolundan ayırmasın. Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktır. Gözlerinden öperim… Anan – Hatice.
Bu Hasan’ın son mektubudur. Annesinden aldığı mektup ve tamamlayamadığı şiir öldüğünde üzerinde bulunacaktır. Şiir:
“Anam yakmış kınayı adak diye, 
Ben de vatan için kurban doğmuşum. 
Anamdan Allah’a son bir hediye,  
Kumandanım ben İsmail doğmuşum.”

Bir Anzak Askerinin Çanakkale Savaşı Sırasında Ailesine Yazdığı Mektup:
Sevgili ve bir zamanlar mutlu ailem,
Gelibolu cehenneminden hepinize merhaba! Bu mektubu size yazmak niyetinde değildim. Aslında ben artık kimseyle konuşmak, kimsenin yüzünü görmek istediğimden de emin değilim. Hem siz benim buraya cehennem dediğime bakamayın burası hakikaten güzel bir yer. Üzerleri toz toprakla örtülmeden önce zeytin ağaçlarının bolluğu, savaşa aldırmadan her yanda pıtır pıtır açan kırmızı gelinciklerin neşesi, akşamları yarımadayı kızıla boyayarak batan güneşin insanın içini acıtan güzelliği ve bir de Gelibolu bülbülleri. Gelibolu’da hâlâ un ufak olmadan kalan küçük bir ruh parçam mevcutsa bunu bülbüller sağlamıştır. Eğer o sırada bir Türk öldürmüyor ya da Türkler tarafından öldürülmüyorsak, Gelibolu’nun muhteşem gurubunu seyrediyoruz. Ege Denizi’nin içine gömülen güneşin biraz önce Pasifik Okyanusu’ndan yükselerek Yeni Zelanda’daki ertesi günü aydınlattığını bilmek insanın canını acıtıyor. Fakat bu acı hissi çok kısa sürüyor, sonra yeniden katılaşıyorum.
Artık saatlerce hiçbir şey hissetmiyor ve duymuyorum. Bu arada sadece bakıyor, saklanıyor, ateş ediyor, süngü takıyor, düşman öldürüyor, bit ayıklıyor, yemek diye verdikleri kuru bisküvi, kraker, kuru et parçalarını kemiriyor, zaman olursa yatıyor, çok ender olarak da uyuyorum. Ben artık sadece bir Anzak askeriyim. Ne sevdiğim şarkılar, yemekler, kokular ne de sevdiğim insanlar... Ben artık bir sayıyım. Yaşayan bir sayıyım. Ölürsem o zaman da bir sayı olacağım. “Vatan uğruna kahramanca” ölmüş bir sayı. Kahramanca ve vatan uğruna! Kahramanlık mı? Hadi ya. Kahramanlık zorla olmaz. Vatana gelince... Burası Türklerin vatanı ve bu savaş bizim savaşımız değil. Bizler İngilizlerin de söyledikleri gibi sadece ‘hevesli oğlan çocuklarıyız’. Asıl kahraman olan Türkler. “Johnny Türk” dediğimiz Türkler vatanlarını savunmak için bize karşı çok ağır şartlar altında direniyorlar ve kahramanca ölen asıl onlar.
Geçen hafta ölüleri gömmek için karşılıklı ateş kes ilan edildiğinde ilk defa Türkleri yakından ve canlıyken gördük. Türkler bize anlatılan canavarlara benzemiyordu. Onlar da gözlerinde endişe ve keder olan genç insanlardı. Onların da arkalarında bekleyen üzüntülü aileleri, yaşlı anne-babaları, karıları belki de sevgileri vardı. Onlar da yaralanınca acı çekiyor, onlar da gencecik hayallerini bırakıp ölüyorlar. Türkler de insandı. 
Bana sigara ikram eden iki Türk’e ben de konserve et verdim, ama kabul etmediler. Bu sığır etidir dediysem de inanmadılar. Aslında anlamadılar. O zaman ellerimle kafama boynuz yapıp öküz gibi böğürdüm. Güldüler. Ben de güldüm. Orada savaş meydanında etrafımız askerlerin cesetleriyle doluydu, biz düşmandık ve birbirimize gülüyorduk. Bana sigara ikram eden Türklerden bir “sen no İngiliz” diye şaşırarak sordu. “Ben İngiliz değilim” dedim. Sonra elini uzattı “ben Türk” dedi. Bana uzatılan eli tuttum. Orada, Gelibolu’nun en kanlı savaşlarının yapıldığı o tepede, el sıkıştık. Ben artık bu adamla nasıl düşman olabilirdim? Ben bu adamla neden düşman olmuştum ki? Düşmanım o anda artık arkadaş Türk olmuştu. Ben bu savaşta ölmeyi reddediyorum. Bu benim savaşım değil. Fakat yaşamak için de hiç isteğim kalmadı. Tanrım günahlarımı affet. Hepinizi çok seviyorum.
Ebediyen sizin oğlunuz, Alistair John TAYLOR – Gelibolu 1915.

Atatürk’ün Anzak Analarına Mektubu:
Bu memleketin topraklarında kanlarını döken İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçik’lerle yan yana koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır. 
Mustafa Kemal.

Avustralyalı Bir Annenin Ata’ya Cevaben Bir Mektubu:
Gelibolu toraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını âlicenap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. 
Bir ana olarak bana bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine Ata demek istiyoruz. Çünkü yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce ilahi.
Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata’ya tüm analar adına şükran, sevgi, saygıyla…
Avustralyalı Bir Anne.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder