6 Mart 2015 Cuma

İNSANLIK ÖLMEDİ

Devesiyle birlikte çölde yürümekte olan bir bedevi güçlükle yürüyen, susuzluktan dudakları kurumuş bir adama rastlamış. Adam bedeviden su istemiş. Bedevi devesinden inip su vermiş. Suyu içen adam birden bedeviyi iterek deveye atladığı gibi kaçmaya başlamış.
Bedevi arkasından bağırmış:
“Tamam, deveyi al git ama senden bir ricam var. Sakın bu olayı kimseye anlatma!”
Bu isteği tuhaf bulan hırsız biraz duraklayıp, nedenini sormuş:
“Eğer anlatırsan,” demiş bedevi, “bu her yere yayılır ve insanlar bir daha çölde muhtaç birini görünce yardım etmezler.”

Bu hikâye nereden aklıma geldi. Anlatayım efendim. Geçenlerde bir arkadaşımla yolum Mersin’in Mut ilçesine düştü. İşimiz olduğu için gittiğimiz bu memleketten daha önce yolcu olarak gelip geçmişliğim vardı ama memleketlisiyle hiç kelam etmemiştim. Aslında memleketlisi nasıl insanlardır diye merak ettiğimi de hatırlamıyorum. Bu defa yaşadığım bir olayla onları bir daha hiç unutmayacağımı anladım.

Arkadaşımla işimizi halletmeden önce acil tuvalet ihtiyacı hissettiğimiz için Mut’un ana yolu üzerindeki (ah ismini keşke aklıma yazsaydım) temiz görünümlü bir lokantaya girdik. Biz lokantada yiyip içmememize rağmen tuvaletlerini kullanmak için izin istediğimizde homurtuyla karşılık vermelerini beklerken, tam tersi nezaketle izin verdiler. Bizi şaşırttılar doğrusu. Hadi bu neyse, dahası bizi yabancı yolcular olarak gördüklerinden olacak, birer Türk kahvesi pişirip içirdiler. Biz hala art niyet beklentimizi elden bırakmadık. Acaba iki bayanız diye mi yapılıyordu bu? Öyle ya mutlaka bir karşılık beklentisi olmalıydı. Az sonra içeriden kahveyi pişiren bayan da çıkıp halimizi hatırımızı sorunca, art niyet beklentisi toz bulutu olup gözden kayboldu. İçtiklerimizin ücretini ödemek istediğimiz zaman ancak akrabanın yapacağı şeyi yapıp, kesinlikle para almadılar. Düşünün lütfen, şehirlerarası bir yol üzerinde lokanta işletiliyor, gelip geçen yabancılara üç liralık kahveyi dokuz liraya kazık eşliğinde sunmak yerine, ücretsiz ikram etmeyi tercih ediyorlar. Niye ki? Mut’a bir daha gelme ihtimalimiz bile yok. Eeee, niye o zaman? Cevap tabi ki de “insanlık için” olmalı. Hani şu bizim ne olduğunu unuttuğumuz şey.

Yaptıkları şey bizim için değil, kendi insanlıkları içindi. Art niyetli bizler onları enayi filan zannederiz ama onların kazancının kasası bizim gözümüzün görmediği yerde; gönüllerinde. İyilik karşılık beklemez. Tersinden söylersek, karşılık beklenerek yapılan şey iyilik değildir. Biz bu güzel kültürü ne zaman yitirdik yahu? Ne zaman insanları insan gibi değil de yamyam gibi görmeye başladık. Memlekette hala kültür denen şey yaşıyormuş. Bir dağ başında bile olsa insan gibi insanla karşılaşınca maden bulmuş gibi oluyor.

Bizi uğurladılar ama benim bu insanlığı takdir etmem gerekliydi. Öyle ya, bu iyi niyeti suiistimal edenler bu insanları küstürmeden takdir etmeliydim ki, insanlık yaşamaya devam etsin. Arkadaşımla işimizi hallederken gözüm hep yerlerdeydi. Çantamdan eksik etmediğim özel kalemimle uygun bulduğum bir taşa nefis desenler çizecektim (öhöm, pöhöm, elimden böyle sanatsal işler gelir). Desenlerin altına da “bereketiniz bol olsun!” yazacaktım ve lokantaya hediye edecektim. Yaptım da. Hediyemi beğendiklerini görmek beni mutlu etti.


İşte başımdan geçen bu olayla insanlığın ölmediğini anladım. Yaşasın, insanlık hala ölmedi. Yaşıyor, bin yaşasın! Sizden ricam, bu olayı anlatın. Eğer anlatırsanız, bu belki her yere yayılır ve insanlar birbirlerine yardım etmeyi ve insanlığı tekrar kültür olarak benimserler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder